11 Temmuz 2013

V For Vendetta


Burç Karabulut Yazdı
“Vendetta” kelime anlamıyla “intikam”a denk gelir. İntikam ise bir özgürlük savaşçısının en son ihtiyaç duyduğu duygudur. V asıl olarak nedir, kimdir, niye ortaya çıkmıştır. V aslen bir sembol, bir serzeniş ve bir ihtiyaç olarak bugün Gezi direnişinin simgesi haline gelmiştir. Amacım, politik gerilimlere girmek olmasa da filmin kendisi izlendiğinde Gezi direnişi, Tahrir direnişi ya Brezilya’daki direnişin çok da farkı olmadığı göze çarpmaktadır. Wachowski’lerin zeitgeisti (zamanın ruhunu) iyi okuyarak senaryolaştırdığı, James McTuige’nin filmleştirdiği V, nelere gebe bir görelim. V for Vendetta’nın yaratılış öyküsü ve filmi başarılı kılan özellikle çok önemli.

5 Kasım’ı hatırla ya da yarat!

V, siyah beyaz bir jenerikle açılıyor ardından ise militer (askeri) marş onu izliyor. Bu jenerik ve ardından giren askeri marş bize ister istemez Nazi dönemini hatırlatıyor. Hatırlatmasa bile Nazi döneminde olduğumuz mesajını rahatlıkla alıyoruz. Çok yoruma meydan vermeyen bu girişten sonra, filmin anlatısı bizi 17. yüzyıla götürüyor. Beyaz elbiseli bir adamın (kısaca masum denebilir) idamına tanık oluyoruz. Arkadan Evie’nin sesiyle olaylar hızlıca anlatılıyor. İdama giden adamın adı Guy Fawkes. İdam edilme sebebi İngiliz Parlamentosunu patlatma girişiminden kaynaklanıyor. İşin ilginç tarafı idam edileceği vakit, kızgın kalabalığın ardında bir kadına takılıyor kamera. Gözünden yaş gelen kadın belli ki Guy’ın sevgilisi. Gözlerinden düşen iki damla bizi ikna ediyor. Kamera aşağı doğru inerken, siyah ekran belirirken biz de Evie ile beraber o sloganı içten içe tekrarlıyoruz. 5 Kasım’ı hatırla ya da unutma. Ama 5 Kasım yaratılmış olmadı mı!?


V ve Zorro

Bu sahnenin sonunda ise V logosu ekranı kaplıyor. Zorro’ya benzettiğim bu logonun meydana geliş biçimi, V’yi de Zorro gibi algılamamızı sağlıyor. Zorro’nun halktan, zülm görenden yana olduğunu bilen biz seyirci için V’ye alışmak pek de zor olmuyor. V’nin sevilmesi için bir sebep daha ortaya çıkıyor. Algımızda ve bilinçaltımızda bu karakteri hemen kabul ediyoruz. V’nin de kötü adamlara karşı duracağını bir naiflikle tahmin ediyoruz. Sonrasında hemen günümüze geliyoruz.

V üçüncü kez burda sevdiriyor kendini. V, baskıcı yönetim tarafından gönderilen S.S benzeri polisler tarafından engelleniyor. V, burada da karşımıza çıkıyor ve zulm gören kadını kurtarıyor. Daha önce acıdığımız, sonra Zorro’ya benzettiğimiz bu karakteri masum bir genç kadını (kurbanı) kurtarınca da ister istemez takdirimizi kazanıyor ve özleşiyoruz onunla.

V ve Chancellor tarihsel olarak gerçek karakterlere dayanıyorlar.

V’nin daha önce anarşist Guy Fawkes olan ilişkisini belirtmiştim. İlk sahnede kurulan drama ile film de bunu gizlemeden seyircisiyle paylaşmış. Normalde bir anarşist olan Guy, filmde V adı altında bir özgürlük savaşçısına çevrilmeye çalışılıyor. Bunda pek başarılı olamadığını söylemek lazım. Sesini duyurmak için tv kanalı ele geçirmek veya bir binayı patlatmak için romantik müzikal bir devrimcilik anlayışı yaratmak bence iflas ediyor. Sonuçta binayı terörist yöntemleriyle yıkıyor. Bu terörist eylemler, insanları etkilemiyor çünkü kötünün de kötüsü vardır dercesine Chancellor ile Hitler analojisi kuruluyor. Nazi partisini baz alan bu kötülük formu, Hitlerin yaratılmasıyla da taçlanıyor. V’nin de sempatik hareketleri sayesinde bu iki karakter hızlıca farklılaşıyor. Chancellor’ın sürekli ekrana yansıyan kirli sakallı ve kızgın görüntüsü soğuk, sevimsiz ve kötü bir karakteri başarıyla yaratıyor. Adeta büyük kardeş göndermesi de inceden inceye yapılabilir. V, tv kanalını ele geçirirken Chancellor’ın araması buna en iyi örnek.


Evie yeniden doğuyor.

Evie ile V’nin ilişkisi kesinlikle bir öğrenci, öğretmen ilişkisini anımsatıyor. Televizyonda fon olarak görülen Monte Kristo Kontu filmi, V’nin masumiyetine yapılan ayrı bir vurgu. Hatırlanacağı gibi, Monte Kristo Kontu da rakibi tarafından haksızca aldatılıp, hapishaneye atılıyordu. Sonra şansın da yardımıyla zengin olan Monte Kristo Kontu, adalet için geri dönüyordu. V for Vendetta ne kadar intikam demekse de aslında korkutucu bir şekilde adaletle de özdeştirilmiş. Adalet ve intikam yer yer karışıyor, hatta bir oluyor. Neyse Evie, ilk tanıştığı andan beri V’nin kusursuzluğudan etkileniyor. Evie sadece Evie değil aynı zamanda dışardaki olaylara da kapalı olan bir karakter. OHAL’in olduğu bir gecede dışarı çıkmak bu naifliği ve bilinçsizliği bize gösteriyor. V, Evie’yi bir hapishaneye kapatıyor. Bu hapishane, adeta yeniden doğuş yeri. Bu hapishane hem zihnini açması için, hem de özgürlüğün ne demek olduğunu öğrenmesi için V tarafından tasarlanıyor. Saçları kesilen Evie, kadınlıktan da uzaklaşıyor, insanlıktan çıkarılıyor. Vahşi bir saldırı, psikolojik yıldırma ve daha nicesi Evie’yi değiştiriyor. Bir çocuk hatta bir öğrenci zaten kılık kıyafeti de kendini ele veriyor. Hapishaneden kurtulduktan sonraki yağan yağmur bir baptizm işareti. Yeniden doğuşu simgeliyor.  Evie’nin doğuşu sembolik olarak halkın da doğuşu olarak görülebilir.


Yeniden doğuş ve devrim

V’nin herkese maskesinden gönderdiği o an, devrimin artık kaçınılmaz bir hale geldiğini söylüyor. Tabii buradaki polis gücü veya S.S benzeri görevlilerin olmaması biraz düşündürücü. Evlere kargoyla dağıtılan V maskeleri halkı devrime zorluyor. Zorluyor diyorum çünkü evlere dağıtılan kargo devrimle uyuşmayan bir nokta olarak göze çarpıyor. Neyse ki V’nin epik sahneleri olayı kurtarıyor. Fikirler ölümsüzdür sahnesi yıllar sonra klasik bir film sözü olarak herkesin dilinde olacak.

Dediğim gibi terörist ile devrimci arasında oturmayan film ve yarattığı çelişki, beni biraz sıkıyor. Sonuçta devrimci bir ideale doğru yürürken, terörist korkutmak için amaçsızca saldırır. Teröristlerin de tabii ki bir ideali olabilir ama bir devrim istemeyeceğini anlamak lazım. Sistemin yıkılması değil de amaç ya da halktan yana olmak. İstenen tamamen korku yaratmaktır. V de sistem anlamında bir açıklama yapmıyor. Sadece Parlamentoyu patlamak istiyorum diyor.

V ya da Zamanın Ruhu!

Filmin tutarsızlıklarına rağmen V, çıktığı dönem itibariyle occupy hareketinin en büyük çıkış noktası olmuştur. Daha önce Arap Baharı’nda yaşanan değişikliklerde V’nin sembol olarak kullanılması aslında özgürlük savaşçısı olarak görülmesine yol açmıştır. V, an itibariyle Gezi’de direnişimizin içinde, Mısır’da Tahrir’de özgürlükçülerle ve dünyanın genelinde özgürlük talep eden insanların yüzünde duruyor. V’yi aslında ne kadar özgürlük olarak görsek de zamanın ruhunun bu çıkışta bir rol oynadığını görmek gerekir. Bir filmin herhalde başarısını ölçeceksek bu toplumu ne kadar etkilediğiyle alakalı olurdu. V bir klasik olma yolunda hızla ilerliyor.