18 Aralık 2013

12 Years a Slave


12 Years a Slave, Solomon Northup adlı Washingtonlu siyah özgür bir adamın bir karışıklık sonucu köle olması ve onun özgürlük mücadelesi üzerine kurulu bir film. Filmde sadece Solomon’ın kurtulmak için çabalarını değil, özgürlükler ülkesi olarak zihinlerde yer etmiş Amerika’nın bu özgürlükçü düşünceye kolay gelmediğini söylemek mümkün. Köleliğin zirvede olduğu bir asır ondokuzuncu yüzyılda Solomon’ın yaşadıkları Amerika’nın siyah tarihini, köleliğin vahşetini ve ırksal nefretini de adeta kusuyor. Solomon’un hikayesi, gözyaşlarıyla izlenebilecek bir iradenin zaferi hikayesidir. Akademi Ödülü’ne şimdiden çok yaklaştı.

Burç Karabulut yazdı

12 Years a Slave’in trajedisi belki de gerçek bir hikayeden uyarlanmış olması olabilir. Bugün yoldan geçen herhangi bir kişiye sorsak, heralde Amerika için söylenecek en son kelime, Amerika ırkçıdır olurdu. Solomon Northup ve Steve McQueen bizi kapanmış olan o devri bir kez de tüm çıplaklığıyla görmeye çağırıyor. Kapitalizm ve iç savaş öncesi devirde Amerikan topraklarına uzanıyoruz. İyi giyimli beyazlar ve siyahların özgürlüklerinden mutlu oldukları bir çağdayız. Aslında özgürlüğün en yüce değer olduğu bir çağdayız desem daha doğru olacaktır. Filmin hedefi de o özgürlüğü önce zora sokmak sonra sonuna kadar ona ulaşmak oluyor.


Beklenmeyen Yolculuk

Solomon Northup bir görüşme için iki adamla buluşuyor. İçiyorlar, eğleniyorlar birbirlerine ısınıyorlar. O kadar ısınıyorlar ki muhabbet almış başını gitmiş derken Solomon kendi hapishanede buluveriyor. İlk önce kendi de anlayamıyor bir önceki gece hiç yaşanmamış gibi geliyor. Fare gibi kapana kısılmış. Zincirin demirleri ellerini acıtırken üstüne köle kıyafeti geçirilmiş. Kıyafetleri üstünden çıkarılmış. Solomon o sırada şaşkınlıktan ne düşüneceğini bilemiyor. Bir adam giriyor. Onu dövmeye başlıyor. O hapishane macerasının sonu ilk önce köle satıcısından da sonra Louisana’da bir evde sonlanıyor. Özgürlüğe giden yol son derece sancılı. Bu beklenmeyen yolculuk sonunda Solomon, ailesinden ayrılmış bir durumda paramparça olmuş hayatını geride bırakarak kölelik hayatıyla tanışıyor.

Kölelik hayatı ve ırkçılığın acı yüzünü yüzümüze vuran film

Solomon bu kölelik hayatını kabul etmekten başka çaresi olmadığını düşünerek yeni efendileri ve yeni arkadaşlarıyla tanışıyor. Keman çalıyor yeri geldiğinde, yeri geldiğinde inşaatla uğraşıyor, yeri geldiğinde tarlada çalışıyor. Tüm siyah köleler gibi. Ağzında tek bir söz; ben köle değilim ben aslında özgür bir adamım. Yiyor laflarını çünkü dinleyen ve anlayan yok. Efendileri çok sert ve merhametsiz bir şekilde rahat hayatlarını sürdürüp gidiyorlar. O kadar acımasızlar ki; kölelikten kaçmak isteyenleri asıyorlar, geceleri siyah kadınlarıyla zorla cinsel ilişkiye giriyorlar. Efendilerinin merhametiyle yaşıyorlar ama merhametli değiller. Solomon bir an bir beyaza karşı gelme cesareti buluyor kendinde. İnşaat işi sırasında beyaz efendinin laflarını harfi harfine uygulamasına karşın şiddet görüyor. Şiddete şiddetle cevap verince asılı bırakılıyor ama öldürülmüyor. Özgürlüğe ulaşmak imkansız görünüyor.

Django’yu sevdiyseniz, 12 Years a Slave’den kesinlikle nefret edeceksiniz

12 Years a Slave, Django’yu hatırlatmasıyla yüzümüze bir tebessüm koysa da bu hikaye bir intikam hikayesi değil. Tüm zalimliği, felaketi ve insanlık dışı o kölelik dönemi her dakika daha şiddetlenerek kendini gösteriyor. Bir Tarantino yok. Anlatılan kesinlikle salt gerçeklerden ibaret bir irade hikayesi oluyor. Buna bir de ailesine ulaşmak isteyen bir adamın azabını ekleyin. Eminim trajedinin boyutlarını düşünebiliriz. Bir farklılık olarak Brad Pitt, iyi beyaz olarak karşımıza çıkıyor. Onu görmek bile beni memnun etmeye yetti. Django’yu sevdiyseniz, 12 Years A Slave’nin hikayesinde ağlayacaksınız.