Mel Gibson’ın üçüncü yönetmenlik çalışması The Passion of the Christ, gösterime girdiğinde içerdiği yoğun şiddet sebebiyle büyük tartışmalar koparmıştı hatırlarsanız. Üzerinden 10 yıl geçen filmi tekrar gördüğümde, düşüncelerimi yazma ihtiyacı hissettim. Ve açıkça söylemek istiyorum ki; Gibson’ın Hz. İsa’nın son 12 saatini ele aldığı The Passion of the Christ, sinema tarihinin en gereksiz uyarlaması.
İyi fikirlerle yola çıkılmış oysaki
Hz. İsa, sinemaya sayısız kez konuk oldu. Dini epik dediğimiz türün en önemli figürüydü. Hala da öyle.. İsa filmleri Jesus Christ Superstar ve The Last Temptation of Christ gibi ayrıksı filmler dışında büyük oranda İncil’e sadık uyarlamalarla çıktı karşımıza. Buradan baktığımızda Gibson’ın İsa’nın son 12 saatini anlatma girişimi takdir edilesi. Filmin süresini de hesaba katınca detaylara inme şansı yakalanacağını düşünmemiz olası. Son 12 saatin flashback sahneleriyle desteklenmesi de kağıt üzerinde iyi bir fikir gibi görünmesine karşın uygulamada filme pek bir katkısı olmadığını söyleyebiliriz.
Gibson, filmi ‘Zeytin Dağı’nda Dua’ sahnesiyle açıyor. Burada diğer uyarlamalardan hemen ayrılıyor. Şeytan’ın ortaya çıkışı, dua eden İsa’ya yanaşması ikonografinin dışına çıkılması bir artı diyebiliriz. Tarihi veya dini epiklerde İngilizce konuşulması da eleştiri konusudur. Bu açıdan The Passion of the Christ’te karakterlerimizin Aramice konuşması anlamlı. Ama Ne var ki, kullanılan dil, sanat ve görüntü yönetimi gibi teknik ayrıntılar, Gibson’ın az sonra üzerinde duracağımız tutumu nedeniyle okyanusta bir damla olmaktan öteye gidemiyor.
3 perdelik şiddet gösterisi
Gibson, filmin açılışında Yeşaya’dan yaptığı “Günahlarımız için o yaralandı. Suçlarımız yüzünden ezildi.” alıntısı ile hazır olun mesajı veriyor adeta. Şiddet, İsa’nın yakalanma anından başlıyor. İsa’nın suçlanma sürecinde, Vali Pilate’in onu önce suçsuz bulması, halkın baskısı sonucunda ağır kırbaç cezası vermesi, filmin şirazeden çıkmasına sebep oluyor. Öncelikle, bu uzun kırbaçlanma sahnesi nasıl peydah oldu? Pilate’in İsa’nın hayatta kalmasını sağlamak için bazı adımlar attığını biliyoruz. Ve bu adımlar arasında kırbaçlama cezası da olabilir pekala. Diğer uyarlamalarda bir iki kırbaçla geçiştirilen veya hiç gösterilmeyen sahnenin varlığını, İsa'nın son 12 saatinin anlatılıyor oluşuyla açıklamak mümkün değil. Sadist Romalı askerlerin kahkahaları eşliğinde, halkın önünde önce ince-uzun sopalarla ardından da ucu kancalı bir kırbaçla cezalandırılan bir İsa izliyoruz. Eğer amacınız kırbaçlandığını göstermekse bunu ivedilikle yapabilirsiniz. Buradan varacağımız nokta ise Gibson’ın filmini şiddet gösterisine çevirerek, çarmıha giden yolu istismar ederek; sansasyon yaratıp maddi kazanç sağlama amacıyla kullandığıdır. Daha da ileri gidip, Gibson'ın işkenceyi neredeyse bir şova dönüştürdüğünü söyleyebiliriz. “İsa, bizim günahlarımız için acı çekti” söylemini tam anlamıyla istismar etmiş. Bunu filmin her anında görmek mümkün. İsa’nın başına dikenli taç takılma sahnesi de oldukça acımasız. Zaten filmin tamamı tahrik edici ve inanç meselesine olabildiğince uzak.
İsa’nın çarmıhını sırtlanıp Golgota’ya yaptığı yolculuk için şiddet gösterisinin ikinci perdesi diyebiliriz. Yürümeye mecali kalmamış İsa, düşe kalka yoluna devam etmeye çalışıyor. Gibson yine sahneyi uzatmak için elinden geleni ardına koymuyor. Seyirci de artık, İsa’nın çarmıha gerilip, ölmesi ve filmin de bitmesi için yalvarır hale geliyor. Üçüncü perdede ise çarmıhta mızraklanarak karnı deşilen bir İsa izliyoruz. Bir Tarantino filmindeymişçesine İsa’nın bedeninden fışkıran kanlar, Gibson’ın nefretini kusmasından başka bir şey değil.
Yahudilerin rolü üzerine...
Öncelikle Amerika gibi Yahudi lobisinin çok güçlü olduğu bir ülkede böyle bir film çekilmesinin şaşırtıcı ve aynı zamanda cesaret isteyen bir iş olduğunu söyleyelim. Ancak cesaretinden dolayı Gibson'ı takdir edecek değiliz. Şimdi Hristiyanlar ile Yahudiler arasında asırlardır süregelen teolojik anlaşmazlıkların çıkış noktasının çarmıh olayı ve Roma İmparatorluğu'nun Hristiyanlığı kabul etmesi sonrasında yaşanan süreç olduğunu biliyoruz. Peki, İsa'nın suçlanması ve onu çarmıha götüren süreçte hangi taraf suçluydu veya daha suçluydu? Araştırmalara baktığımızda çarmıhın Roma usulü bir ceza yöntemi olmasından tutun söz sahibinin ve uygulayıcının Roma olması gibi etkenler ışığında cevabın netleştiğini görüyoruz. Filme dönüp baktığımızda Yahudi Ruhban sınıfının asıl sorumlular olarak gösterildiğini, daha da ileri gidilerek tüm Yahudi ırkının hedef tahtasına yerleştirildiğini söylersek abartmış olmayız. Özetle Hristiyanların, Yahudilerin İsa'yı öldürdükleri tezinin kendilerine göre haklı gerekçeleri olabilir ancak koyu bir Hristiyan olduğunu bildiğimiz Gibson'ın böylesine hassas ve de kesinliği olmayan bir tarihi olayı taraflı ve kötü niyetli bir yaklaşımla seyircinin gözüne sokarak işlemesi bir cesaret göstergesi değildir. Amacın sanatsal bir üretim olmadığı açıktır.
Son söz: Kimse Mel Gibson'ı ve filmi savunmaya geçmesin! Sahi istismar filmleri ne zamandır savunuluyor ki? 1\10