5 Aralık 2012

Postacı Kapıyı İki Kere Çalar


James M. Cane'in 1934'te yazdığı The Postman Always Rings Twice adlı roman, 1939, 1943, 1946 ve 1981'de olmak üzere tam 4 kez sinemaya uyarlanmıştır. Kara film dediğimiz türü etkileyen başlıca edebi eserlerden sayılan bu romanın ilk üç uyarlaması, Bob Rafelson'un 1981 tarihli filminden ayrılır. Kara filmlerin kimlik değiştirdiği bir döneme denk düşen bu film katıksız bir suç öyküsü anlatıyor. Jack Nicholson ve Jessica Lange'ın başrolleri üstlendiği filmin yazarı da usta senarist\yönetmen David Mamet. 

Hikaye şöyle: Gezgin Frank Chambers geçerken uğradığı yol kenarında bir kafede çalışmaya başlar. Bu arada patronunun genç çekici karısıyla (Cora) tanışır ve birbirlerinden çok etkilenirler. O andan itibaren Frank'ın yaşamında tek bir amacı vardır: Cora'ya sahip olmak, ne pahasına olursa olsun.

Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, Amerika'da büyük buhran yıllarını fon alıyor. İşsiz, aşsız ve evsizlerin arttığı, suç oranlarının ise tavan yaptığı bir dönemden bahsediyoruz. Filme bakacak olursak, ana karakterimiz Frank Chambers çeşitli suçlara bulaşmış, yatacak yeri ve cebinde yemek parası olmayan, günü gününe yaşayan yalnız bir adam. Ve bir gün şans yüzüne gülüyor, bir iş buluyor Frank ama o gündeliği 8 dolara çalışabilecek biri değil, her şeyi kolay yoldan elde etmeye alışmış, suç ruhuna işlemiş bir kere.

Filmin sloganının "Ateşi Hissedeceksiniz" olduğunu söyleyelim. Filmde Frank ve Cora, tutkulu bir birlikteliğe yelken açıyorlar. İlk birlikteliklerini, kışkırtıcı ve baştan çıkarıcı resmeden Rafelson iki karakter arasında yaşanan erotizmi seyirciye geçirmekte hiç zorlanmıyor (oyuncuların yüksek katkısıyla). Bu yasak aşkın önündeki tek engel, Cora'nın kocası, Frank'in patronu Nick'tir ve bu aşkın özgürlüğe kavuşması için Nick ortadan kaldırılmalıdır. Şeytani bir plan yapan aşıklar uygulamada türlü sorunla baş etmek durumunda kalacaktır.

Eğer The Postman Always Rings Twice'dan sadık bir uyarlama yapacaksanız inişli çıkışlı hikaye yapısını bozmanız pek olası değil. Rafelson da tırmanan bir gerilimden ziyade dengeli bir anlatımı tercih etmek durumunda kalmış. Artık klasikleşmiş bir hikayesi var filmin ama bu hikayenin bizi nereye götüreceğini bir türlü kestiremiyoruz. İkinci yarısında dallanıp budaklanan film, bizi nasıl bir sona taşıyacak, mutlu bir son beklemeli miyiz gibi sorular papatya falı misali sürekli değişiyor ama bir şeyi biliyoruz: Bu bir kara film daha doğrusu kara filmlerin yeni yüzü Neo Noir. Peki bir kara filmden mutlu son beklemeli miyiz? Bir umutla...

Son söz: Meşhur bir romandan o kadar meşhur olamamış bir uyarlama Postacı Kapıyı İki Kere Çalar. Ama bu sizi yanıltmasın, iyi bir keşif olacağına bahse girerim. 7.6\10