Yeni Star Wars üçlemesinin ilk bölümü The Force Awakens vizyona girdiğinde hikâye açısından Staw Wars’un bir kısır döngüye girdiğini özellikle belirtmiştim. Serinin ilk filmi A New Hope’un hikaye kurgusu taklit edilse de yaşattığı nostalji, eski-yeni karakterlerin uyumu ve ritmiyle beğenimizi kazanıştı The Force Awakens. Kısır döngü eleştirilerimizi haklı çıkaran ise Rogue One’ın Death Star’ın imha planını ele geçirmeye çalışan asilerin harekete geçmesini konu edinmesi oldu. A New Hope’u taklit etmektense, o noktaya nasıl gelindiğinin anlatılması ve filmin A New Hope ile bağlanması daha iyi bir fikir kabul etmek lazım. Ama iyi fikirlerden iyi film çıkarmak yaratıcılık, cesaret ve vizyon istiyor.
Rogue One: A Star Wars Story, yönetmeni üzerinden eleştirilebilecek bir film değil. Monster ve son Godzilla filmiyle tanıdığımız Gareth Edwards, iyi bir yönetmenlik sergilemiş. Ancak elindeki senaryo iyi bir Star Wars filmi çıkarmasına imkân vermemiş. Dolayısıyla Rogue One’ı senaristlerimiz üzerinden eleştireceğiz. Rogue One’ın hikâyesini yaratan ikiliyi bir kenara bırakıp, senaryoyu kaleme alan deneyimli isim Tony Gilroy ve Chris Weitz’e yüklenmek zorundayız. Neden yüklemek zorundayız çünkü filmin yeni karakterleri zayıf, çünkü Darth Vader gibi bir karakteri kullanamamışlar, çünkü ana hikâyeyi besleyecek küçük yan hikâyeleri yok. Şimdi bu ‘çünkü’leri sırasıyla açalım.
Filmin temel sorunu olan yeni karakterlerden ve ana karakterimiz Jyn Erso’dan başlayalım. Anne-babasız büyüyen çocuklar bir Star Wars klasiğidir (Luke, Leia ve The Force Awakens’dan Rey’i hatırlayalım). Senaristlerimiz pek çok detayda olduğu gibi ana karakteri yaratırken en kolay yolu seçmiş. Annesi gözünün önünde ölen, babası ise zorla götürülen bir kız çocuğu yaratmışlar. Rogue One’ın dramatik çatısını baba-kız ilişkisiyle kurmaya çalışmışlar. Ancak çok kısa bir zaman tanınan bu cılız ilişkinin tüm filmin dramatik çatısını sırtlaması mümkün değil. Öte yandan Jyn’in intikam düşüncesiyle hareket etmesi ve kendisini bir anda Death Star’ı imha planının içinde, amansız bir maceranın ortasında bulması gibi durumlar A New Hope ve The Force Awakens’ı ve dolayısıyla da Luke ve Rey’i akla getiriyor. Kör savaşçı Chirrut İmwe dışında hikâyesini merak ettiğimiz bir karakter yaratılamaması ciddi bir sorun teşkil etmekte. Yola yepyeni karakterlerle devam ediyorsanız, elinizde yeni ve güçlü bir hikaye yoksa, varlıkları bir filmle sınırlı tutulacak olsa da derinlikli karakterler yaratmak zorundasınız. Star Wars filmlerini ayakta tutan her zaman karakterleri ve o karakterlerin akrabalık bağları, ilişkileri ve çatışmaları olmuştur. Rogue One’daki aksiyon sahneleri evet oldukça iyi çekilmiş ama bu sahnelerin bir anlam ifade edebilmesi için seyircinin karakterlerin motivasyonlarına inanması, kendisini orada hissetmesi gerekiyor. Rogue One’ın hangi yönünü ele alırsak alalım, varacağımız yer karakterler olacaktır.
Senaristlerimiz, yeni karakterlerine ve hikâyelerine o kadar güveniyor olmalılar ki, filmin en büyük kozu olan Darth Vader’ı bir nostalji öznesi olmasının dışında, önemli bir rol yükleyememişler. Olay akışı içinde işlevsel kullanılamayan Darth Vader (koz), bir anda filmin açığına dönüşmüş. Nasıl dönüşmesin ki, popüler sinemanın en önemli karakterlerinden birinden bahsediyoruz. Ve bu karaktere 133 dakikalık bir filmde 3 dakikalık bir rol biçiliyor. Ve bu üç dakika filmin en iyi üç dakikası. Sıkı bir Star Wars hayranının aksini düşüneceğine ihtimal vermiyorum.
Rogue One, A New Hope’un öncesini anlattığı için Death Star’ın imha planını ele geçirmeyi temel alan hikâyesini tamam eleştirmeyelim. Sonuçta o mesajın Leia’nın eline geçmeden önce ne badireler atlatıldığını, nasıl bir savaş verildiğini görmüş olduk. Savaşın gizli kahramanlarını tanıdık. Peki, hikâye kurgusunun hiçbir sapma yapmadan Death Star yolunda ilerlemesi ve kopyacılığı? Yeni bir hikâye yaratamıyorsan yan hikâyelerle ana hikâyeye zenginlik kat. Bunu da yeni karakterlerimiz üzerinden yaparak filmin başka bir açığını -karakter zafiyetini- kapat. Yan hikâyelerle ana hikâyenin nefes alması sağlansa eminim Rogue One için daha olumlu şeyler söylüyor olurduk.
Gareth Edwards’ın klasik üçlemeye saygı duruşunda bulunduğu Rogue One, nostaljisiyle yürümeye çalışırken tökezliyor. Kötü senaryodan iyi film çıkmaz kuralına taze bir örnek daha sunuyor. Sonuç olarak, senarist basiretsizliğinin kurbanı olan Rogue One’ın, Star Wars külliyatının en zayıf halkası olduğunu düşünüyorum. 5\10