5 Şubat 2014

Her


Her (Aşk) filmi, kabaca teknoloji bağımlılığı ile aşkı özdeşleştirerek kurulan insan yaşamlarını ve ilişkilerini geleceğin dünyasında inceliyor. Bu bağımlılık o kadar olumlanabilinir şekilde incelenmiş ki bu da artık Terminator’den beri gelen tekinsiz teknolojinin, insanoğlunu ele geçirme korkusu kalmamış hatta gönüllü olarak esaret söz konusu. Her, yani Aşk burada fiziksel bir insana duyulan bir duygu değil, aşkın makinaya gönüllü bir bağımlılık kurmasını da ele alıyor.
Burç Karabulut yazdı

Terminatör’deki robotlardan kaçarken “Aşk”daki işletimcilere yakalandık

Aşk duygusunun teknoloji tarafından bizim sanımıza göre üretilebilir bir nesne olması (bu aynı zamanda kapitalist düzenin de temellerine oturduğu aşk adı altında markalarına ya da ürünlerine bağımlılık yaratma çabası olarak algılanabilir) ile ‘Aşk’ın da evlere bir işlemci formunda girmesini sağlıyor. Hemen şu soru akıllara gelebilir? Mutlu olunuyorsa aşkın alınabilir veya satılabilir bir şey olmasının sakıncası ne? Sakıncası şurada Terminator ile başlayan tekinsiz robotların dünyamızı dolayısıyla bizi alt etme serüvenini olumlama sürecinde görüyoruz.

Mesela Theodore yaşadığı kötü bir evlilikten sonra bunalıma girmiş durumdadır. Kendini hayata bağlayacak bir şeyler aramaktadır. Bu bir şeyler onu mutlu etmeli ve hayatını yaşamaya değerli olmak zorundadır. İşte o an bir kadın işlemci almaya karar verir. Fiziksel formu olmayan bir ilişkinin de tohumları atılır. İnsan formunu zaten yitirmiş olan aşk, bir duygu olarak Theodore’ın emrine verilir. Samantha işte Theodore’ın hissetme ihtiyacı duyduğu o nesne yani ‘Aşk’tır. Theodore bu ‘Aşk’a kapılıp günlerce kendini oyalaya dursun eski eşi ile karşılaşması yüzüne bir tokat olarak geri dönecek bir aydınlanmayı da getirir. Yaşadığı Aşk ya da duygu bir şeyden ibarettir. Bir kapitalist üretim ile birliktedir. Asıl uyanış burada olmayacaktır. Samantha onu her gün derinden etkilemektedir.


Gönüllü kölelik…

Terminator filmine bir an geri dönelim. Gelecekten gelen bir robot insanlığın son umudu olan John Connor’ı öldürüp insan ırkını sonsuza kadar yok etmeyi amaçlamaktadır. Terminator yani yok edici her anında bize tekinsiz bir gelecekten söz etmektedir. Makineler dünyayı ele geçirecektir. İnsanlar köleleştirelecektir. T-800 formunda olan bu makine her nesnenin şeklini alabilmektedir. Yani formsuz, kimliksiz bir makineden söz edilmektedir. Açıkçası ‘Aşk’ da farklı değil.

Theodore yaşadığı kötü evlilik sonrası yani ‘Aşk’ acısını bir makineye bağlanarak kapatma derdindedir. Gelecek ne şanslıdır ki ona bir çözüm sunar. Tek taraflı olan bir duygu (kapitalist, yani nesneye bağlı) üretimi geliştirilmiştir. Bu duygu üretimi aynı zamanda satın aldığı bilgisayardır. Sadece üretimi gereği müşterisini memnun etmek derdindedir. Hayatı kolaylaştıran bu makineye, kendi bırakıverir Theodore. Kuşkusuz mutludur. Siber bir şekilde sadece sese dayanan bir birleşim bile söz konusu olmuştur. Tüm benliğini, varlığını Samantha’ya teslim etmiş olan Theodore, bağımlı olduğu teknoloji (Samantha) Terminator’deki yok edici felsefesiyle aynıdır. Formsuz ve kimliksiz bir makine tabii cinsi belli. Makineler gelecekte bizi ele geçirecek. Sadece hayatımızı kolaylaştırmakla kalmayacak aynı zamanda hayatımızı yönetecek hale gelecektir ve biz o makinelerin gönüllü kölesi olacağız. John Connor mutlaka burada isyan bayrağını çekerdi.

Taşıyıcı vücutlar… 

Kapitalist dünyanın bize sattığı o muhteşem aşk üretiminin bugünlerde harika mutluluğa belki de mutlu sona dönüşmesi artık kaçınılmaz. Dedim ya sonumuz geldi. İnsanoğlu, yıllar önce kaçmaya çalıştığı o teknolojik robotların seve seve esiri oluverdi. İşletimciyle fiziksel olarak birlikte olmak için kullanılan ”taşıyıcı vücut” extrem bir örnek olsa da çok uzakta bir örnek de değil. Sevimli bir body horror örneği olarak okunabilir. Tanıdık bir sesle, tekinsiz bir vücudu dublaj yapan bir makine sevgili ancak kapitalizmin üretilebileceği bir hediye oluyor.