Her (Aşk) filmi, kabaca teknoloji bağımlılığı ile
aşkı özdeşleştirerek kurulan insan yaşamlarını ve ilişkilerini geleceğin
dünyasında inceliyor. Bu bağımlılık o kadar olumlanabilinir şekilde incelenmiş
ki bu da artık Terminator’den beri gelen tekinsiz teknolojinin, insanoğlunu ele
geçirme korkusu kalmamış hatta gönüllü olarak esaret söz konusu. Her, yani Aşk
burada fiziksel bir insana duyulan bir duygu değil, aşkın makinaya gönüllü bir
bağımlılık kurmasını da ele alıyor.
Burç Karabulut yazdı
Aşk duygusunun teknoloji tarafından bizim sanımıza
göre üretilebilir bir nesne olması (bu aynı zamanda kapitalist düzenin de
temellerine oturduğu aşk adı altında markalarına ya da ürünlerine bağımlılık
yaratma çabası olarak algılanabilir) ile ‘Aşk’ın da evlere bir işlemci formunda
girmesini sağlıyor. Hemen şu soru akıllara gelebilir? Mutlu olunuyorsa aşkın
alınabilir veya satılabilir bir şey olmasının sakıncası ne? Sakıncası şurada
Terminator ile başlayan tekinsiz robotların dünyamızı dolayısıyla bizi alt etme
serüvenini olumlama sürecinde görüyoruz.
Mesela Theodore yaşadığı kötü bir evlilikten sonra
bunalıma girmiş durumdadır. Kendini hayata bağlayacak bir şeyler aramaktadır.
Bu bir şeyler onu mutlu etmeli ve hayatını yaşamaya değerli olmak zorundadır.
İşte o an bir kadın işlemci almaya karar verir. Fiziksel formu olmayan bir
ilişkinin de tohumları atılır. İnsan formunu zaten yitirmiş olan aşk, bir duygu
olarak Theodore’ın emrine verilir. Samantha işte Theodore’ın hissetme ihtiyacı
duyduğu o nesne yani ‘Aşk’tır. Theodore bu ‘Aşk’a kapılıp günlerce kendini
oyalaya dursun eski eşi ile karşılaşması yüzüne bir tokat olarak geri dönecek
bir aydınlanmayı da getirir. Yaşadığı Aşk ya da duygu bir şeyden ibarettir. Bir
kapitalist üretim ile birliktedir. Asıl uyanış burada olmayacaktır. Samantha
onu her gün derinden etkilemektedir.
Gönüllü
kölelik…
Terminator filmine bir an geri dönelim. Gelecekten
gelen bir robot insanlığın son umudu olan John Connor’ı öldürüp insan ırkını sonsuza
kadar yok etmeyi amaçlamaktadır. Terminator yani yok edici her anında bize
tekinsiz bir gelecekten söz etmektedir. Makineler dünyayı ele geçirecektir.
İnsanlar köleleştirelecektir. T-800 formunda olan bu makine her nesnenin
şeklini alabilmektedir. Yani formsuz, kimliksiz bir makineden söz edilmektedir.
Açıkçası ‘Aşk’ da farklı değil.
Theodore yaşadığı kötü evlilik sonrası yani ‘Aşk’
acısını bir makineye bağlanarak kapatma derdindedir. Gelecek ne şanslıdır ki
ona bir çözüm sunar. Tek taraflı olan bir duygu (kapitalist, yani nesneye
bağlı) üretimi geliştirilmiştir. Bu duygu üretimi aynı zamanda satın aldığı bilgisayardır.
Sadece üretimi gereği müşterisini memnun etmek derdindedir. Hayatı
kolaylaştıran bu makineye, kendi bırakıverir Theodore. Kuşkusuz mutludur. Siber
bir şekilde sadece sese dayanan bir birleşim bile söz konusu olmuştur. Tüm
benliğini, varlığını Samantha’ya teslim etmiş olan Theodore, bağımlı olduğu
teknoloji (Samantha) Terminator’deki yok edici felsefesiyle aynıdır. Formsuz ve
kimliksiz bir makine tabii cinsi belli. Makineler gelecekte bizi ele geçirecek.
Sadece hayatımızı kolaylaştırmakla kalmayacak aynı zamanda hayatımızı yönetecek
hale gelecektir ve biz o makinelerin gönüllü kölesi olacağız. John Connor
mutlaka burada isyan bayrağını çekerdi.
Taşıyıcı
vücutlar…
Kapitalist dünyanın bize sattığı o muhteşem aşk
üretiminin bugünlerde harika mutluluğa belki de mutlu sona dönüşmesi artık
kaçınılmaz. Dedim ya sonumuz geldi. İnsanoğlu, yıllar önce kaçmaya çalıştığı o
teknolojik robotların seve seve esiri oluverdi. İşletimciyle fiziksel olarak birlikte
olmak için kullanılan ”taşıyıcı vücut” extrem bir örnek olsa da çok uzakta bir
örnek de değil. Sevimli bir body horror örneği olarak okunabilir. Tanıdık bir
sesle, tekinsiz bir vücudu dublaj yapan bir makine sevgili ancak kapitalizmin
üretilebileceği bir hediye oluyor.