Star Wars evreni genişlemeye devam ederken, bunu köklerine dönerek, kültleşmiş karakterleriyle yeni karakterlerini bir araya getirerek yapmayı deniyor. Tüm dünya ile aynı anda ülkemizde de vizyona giren filmi değerlendirdim.
1 - Neden özgün bir hikâye ile yola çıkılmadı?
J.J. Abrams’ın ilk üçlemeyle sıkı sıkıya bağlı bir Star Wars filmi çekmek istediğini biliyorduk. Biz bu isteği, ilk üçlemenin dokusuna sahip yeni bir seri yaratma olarak okumuştuk. Bugünün sinema teknolojisiyle bunu başarabilmek kolay değil. İlk üçlemedeki karakterlerin dönüşü ve gerçek mekân kullanma gibi tercihlerle o hava yakalanabilmiş denilebilir. Filmin temel sorunu zaten o dokuyu yeni ve özgün bir hikâyede kullanamaması. Abrams, ilk üçlemeye sıkı sıkıya bağlı kalma meselesini yanlış anlamış. 1977’de çığır açan ilk Star Wars filmi A New Hope’u tekrar eden bir hikâye kurgusu var The Force Awakens’ın. Luke yerine koyabileceğimiz Rey’in tıpkı onun gibi bir yoldan geçmesi, gücünü keşfetme serüveninde yaşadıkları benzeşiyor. Daha da fazlası var ama spoiler olmaması için yazmak istemiyorum. Evet, neden özgün bir hikâye ile yola çıkılmadı? Bu sorunun cevabı basit gibi görünse de açıklaması zor. Elbette ilk üçlemenin başarısını yakalamak ve fanları memnun edebilmek için tutmuş bir formülün izi sürülmüş. Özgün bir hikâye demek, risk almak demek. Ne var ki Abrams gibi bir yazar-yönetmenden risk almasını beklerdik. Açıklaması zor demiştik. Sonuçta ilk filmin hikâye kurgusunu kopyalayarak gerçek bir başarı yakalanamayacağını da bilmeleri gerekiyor. Ticari başarı gelecek ama tepkilere de hazırlıklı olmaları gerekiyor.
2- Gücünü akrabalık bağlarından mı alıyor?
Evet, öyle diyebiliriz. Filmde öne çıkan karakterlerden ikisi taşıdıkları kan bağıyla önem arz ediyorlar. Yeni üçleme bu iki karakter üzerine gidecek. Akrabalık bağları konusunda iyi bir çalışma yapılmış denebilir. İşte burada biraz risk alınmış. Böyle efsanevi seriler yıllar sonra diriltildiğinde kültleşmiş karakterlerin çocuklarının peydah olması (Indiana Jones, The Mummy ve Die Hard serileri) hep olumsuz sonuç verdi. İşte The Force Awakens bunu kırmayı başarıyor. Çünkü Star Wars filmleri her daim akrabalık bağları ve o bağların ortaya çıkışının yarattığı dramatik etki ile sevenlerine unutulmaz anlar yaşatmıştır. Baba ile oğlun çarpışması, birbirlerini kendi taraflarına çekme çabaları Star Wars serisinin kilit anlarıdır. Abrams da bunun bilincinde olarak akrabalık bağlarına yüklenmiş. Henüz meyvelerini toplamaya başlamadı. Sekizinci bölümü yönetecek olan Rian Johnson Abrams’a dua edecek gibi görünüyor. Karakterlerimiz kendi bulduğunda, yani bir sonraki bölümde çetin çarpışmalar izleyeceğiz. The Force Awakens’ta esaslı bir ışın kılıcı düellosu izleyemememizin sebebi de zaten, yeni karakterlerin güçsüzlüğü. Güç uyandı ama uyanmak yetmez. Gücün eğitimle şekle sokulması gerekecek. Hikâye ve karakterlerin temelleri atıldı. Umarız ki sekizinci bölümde daha özgün bir hikâye kurgusuyla karşılaşırız.
3- The Force Awakens seri içinde nerede duruyor?
Öncelikle şunu söylemekte fayda görüyorum: George Lucas’ın kafasında 6 filmlik bir seri vardı. Kronolojik olarak hikayenin geleceğini ve geçmişini tersten anlatmak durumunda kaldığını biliyoruz. Dolayısıyla önümüzde aslında tamamlanmış bir seri var. Yeni üçleme bu bakımdan biraz zorlama. Luke, Han Solo ve Leia’nın dönüşü büyük önem taşıyor şüphesiz ve karakterlerimizin Return of the Jedi’dan sonra neler yaşadıklarını hep merak etmiştik. Bu soruların cevaplarını bulmak sevindirici. Onların dönüşünün daha anlamlı olabilmesi özgün bir hikâye kurgusuna ihtiyaç vardı. Yönetmen Abrams, her zaman kolaya kaçmasıyla eleştirilecektir.
Filmin görsel ve teknolojik açıdan ilk ve ikinci üçleme arasında durduğunu söyleyebilirim. İlk üçlemenin tadını almak mümkün. Ama nihayetinde bugünün teknolojisiyle ne kadar uğraşsanız da 70’lere veya 80’lere ait bir film çekmeniz oldukça zor. Zaten işin ticari boyutu da düşünüldüğü için günümüz uzay operalarının ışıltısına sahip bir Star Wars yaratıldı. Karşılaştırma yaptığımızda Abrams’ın filmini, ilk üçlemeyle kıyaslamaya dahi gerek yok. George Lucas’ın prequel üçlemesinin de giriş filmi The Phantom Menace ile kıyaslarsak, The Force Awakens’ın daha iyi bir giriş filmi olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Yeni üçleme tamamlandığında serileri karşılaştırmak daha doğru olacaktır diyelim.