4 Aralık 2015

Surviving Picasso ve görmek istediğimiz Picasso!


James Ivory’nin Arianna Huffington’ın kitabından uyarladığı Surviving Picasso, 20. yüzyıl resim sanatının dehalarından Pablo Picasso’nun yaşamından bir kesiti, ressamın sanatını ve özel hayatını etkilemiş önemli bir figürün -sevgililerinden biri olan Francoise Gilot’un- bakış açısından anlatmayı denemiş biyografik bir film. Bu yazıda filmi değinirken, Picasso’yu anlatan bir filmin nasıl olması gerektiği üzerinde de duracağız.

Arianna Huffington’ın uyarlaması yapılan kitabı, bir kadın tarafından yazılmış ve eser hayatına giren kadınlar ekseninde Picasso’nun özel hayatını eserlerine ve resim sanatı hakkındaki kimi görüşlerine de yer vererek ilerliyor. Böyle bir kitabı temel aldığınızda 20. yüzyıl resim sanatında çığır açmış ve çağının sanat akımlarını derinden etkilemiş bir ressamı anlatmada sınıfta kalmanız kaçınılmazdır. James Ivory gibi önemli bir sinemacı da olsanız elinizden fazla bir şey gelmez. Nazi işgali altındaki Fransa’da açılan Surviving Picasso, II. Dünya Savaşı’nı arka fona yerleştiriyor. Daha ilk dakikalarında ressamın kadınlara olan ilgilisi sanatının önüne geçiyor. Francoise adlı genç bir ressam, Picasso’nun hayatının bir parçası olduğunda hikâyeyi kadının bakış açısından, onun anlatımıyla izlemeye başlıyoruz. Geçen yılın ses getiren filmlerinden The Theory of Everything de Stephen Hawking gibi bir dehayı eşinin gözünden anlatıyordu. Tıpkı Surviving Picasso’da olduğu gibi dehayı deha yapan nitelikleri, çalışmaları özel hayatın gölgesinde kalıyordu. Sebep de yine aynıydı. Film, Stephen Hawking’in eşinin kitabından uyarlamaydı. Surviving Picasso, daha da ileri gidiyor ve Picasso’nun geçmişine gittiği flashback sahnelerinde yine kadınlarla ilişkilerine bakış atıyor. Görüldüğü gibi filmin temel sorunu Picasso’yu bir kadın düşkünü, bir çapkın olarak yansıtması ve sanatına çok az yer vermesi. Picasso ile yakından ilgilenen bir sanatsever, ressamın özel hayatını da merak eder kuşkusuz. Ancak asıl ilgilendiği eserleri, çalışma yöntemleri ve Picasso’nun nasıl Picasso olduğunu yani çocukluk ve ilk gençlik yıllarında neler yaptığı gibi hayati ayrıntılar olacaktır. James Ivory’nin filminde resim yaparken görsek de resimlerinin satışı belki daha fazla zaman çalıyor. Demek istediğim Picasso’nun sanatına bakarken dahi ticari düşünülüyor. Bunun sebebi basit düşünülmesi ve kolaya kaçılması. Sorunlu bir biyografik film modeliyle yola çıkan Surviving Picasso, beklentilerin uzağında olmasına karşın kabul etmek gerekir ki eli yüzü düzgün bir film. Sanatçının özel hayatını ve kadınların sanatı üzerindeki etkisini görselleştirmede başarılı diyebiliriz. Anthony Hopkins’in Picasso yorumu da oldukça iyi. 

Görmek istediğimiz Picasso!

Picasso’nun 91 yıllık uzun yaşamını bir filme sığdırmak mümkün değil. İki dünya savaşı ve bir iç savaş görmüş, özel hayatında hızlı yaşamış ve üretkenlikte sınır tanımamış bir sanatçının ancak hayatından bir kesiti veya önemli kesitleri ele alabilirsiniz. En önemli mesele sanat yaşamını beyazperdeye aktarabilmek. Bu bakımdan ressam olan babasının Picasso’yu resme yöneltmesi ve kısa zaman içinde yeteneğinin keşfedilmesi gibi detaylar verilmeli ama üzerinde çok da durulmamalı. İlk dönem eserleri de geçiştirilebilir ancak atlanmaması gereken dönemine damga vuran Kübizm akımının hangi şartlar altında, nasıl doğup serpildiği olacaktır. Picasso’nun resim sanatı ve kübizm konusunda söylediği sözlerden alıntılar da yapılarak neyi neden yaptığı anlaşılır kılınmalı diye düşünüyorum. Avignon’lu Kızlar ve Guernica gibi başyapıtları da biyografinin olmazsa olmazları olacaktır. Picasso’nun eserleri ve sanata bakışı filmin odak noktasında olacaksa, filmin estetiğine de dikkat edilmeli. Çünkü estetik olmayan bir ressam biyografisi hedefini bulamayacaktır. Picasso’nun savaşa bakışı ve siyasi görüşünün eserleri üzerindeki yansımaları ve sanatçının çağdaşları ve onların eserleri hakkındaki düşünceleri biyografiyi zenginleştirecektir. Picasso, bir ressam olarak dünyaca üne kavuştuğu için heykel ve seramik çalışmalarının olası bir filmde yer alması elzem değil. Odak noktamızdan şaşmamak adına hiç değinilmemesi en mantılısı hatta. Picasso gibi derin iz bırakmış ressamlar, yaşadıkları dönemde çoğunlukla pek kıymet görmemiştir. Picasso ise bu ayrıcalığa sahipti. Medyanın yoğun ilgisine mazhar olmuştu yaşamı boyunca. Dolayısıyla sanatıyla paralel olarak eserlerinin gördüğü ilgi ve medyayla ilişkisine de yer verilebilir. Özetle gerçek bir ressam portresidir görmek istediğimiz.