Nobel Edebiyat Ödüllü usta yazar Jose Saramago’nun tartışmalı romanı İsa’ya Göre İncil, yepyeni bir bakış açısı sunarak İsa’nın hayatını mercek altına alıyor. Kitabın adı İsa’ya Göre İncil olsa da esasında Saramago’ya Göre İncil yakıştırmasında bulunabiliriz. Saramago’nun ezber bozan İsa biyografisinin adının bugüne kadar sinema ile anılmaması, uyarlamasının gündeme gelmemesi tam da bu ezber bozma özelliğinden ötürü oldukça anlaşılır. Elbette bu durum bir gün uyarlanmayacağı anlamına da gelmediğinden, bu başyapıtı, sinema uyarlamasını bekleyen romanlar köşemizde incelemek istedim.
Nedir?
Saramago, İsa’ya Göre İncil’in büyük kısmını İsa’nın peygamberliği öncesindeki kayıp döneme ayırmış. Hikâye Yusuf ve Meryem ile başlıyor. Tartışmalar da… Saramago öncelikle Bakire Meryem mitosunu yıkıyor. Bunun ancak bir mitos, bir efsane olabileceğini düşünüyor olmalı. Ancak Meryem’in bakire olarak yorumlanmaması, İsa’nın Tanrı’nın oğlu olmadığı veya Meryem’in kutsal ruh aracılığıyla gebe kalmadığı anlamına gelmiyor kitapta. Saramago, sadece hikâyeyi daha yalın bir hale getirmek istiyor. Bu yalınlaştırma düşüncesi, hikâyenin tamamı için geçerli. Saramago, romanda ikonografiye dikkat ediyor etmesine ancak olayları yorumlarken hali hazırdaki İncilleri referans almasına karşın, onları kopyalamaktan imtina ile kaçınıyor. Her İsa biyografisinde mutlaka göreceğimiz İsa’nın Son Akşam Yemeği, Zeytin Dağında Dua gibi bölümleri es geçiyor. Daha önemlisi İncillerde yer almayan özgün sahneler kurguluyor yazar. İsa’ya Göre İncil’i değerli kılan ve benzerlerinden ayıran da bu özgünlük diyebiliriz.
Bu soruya verilecek ilk cevap, İsa’ya Göre İncil’in, İsa’nın hayatını anlatan filmlerin aksine, onun peygamberliği öncesindeki döneme odaklanmasıdır. İsa’nın doğumundan önceki olaylar, çocukluk ve ilk gençlik yılları ayrıntılı bir biçimde ilk kez beyazperdede hayat bulacak. Peygamberlik vasfından önce İsa’yı tüm çelişkileri zayıflıkları ve zaaflarıyla yolunu arayan sıradan bir insan olarak resmedecek bir filmden söz ediyoruz. İsa’nın kardeşleri ve annesi ile arasındaki sorunlu ilişkisi ve gönlünü kaptırdığı Mecdelli Meryem’le olan münasebetleri bu uyarlamayı zorunlu kılıyor bana kalırsa. Saramago’nun kimi dogmatik inanışları yıkması azımsanacak bir şey değil. Böylesine cesur ve tavizsiz bir İsa biyografisinin geniş kitlelere ulaşması için sinemada boy göstermesi şart. Romanın sonlarında İsa, Tanrı ve Şeytan’ın bir araya geldiği kısımda Tanrı ile İsa arasında geçen uzun ve etkileyici konuşma, adeta sinema için yazılmış gibi. Sadece bu kısım için bile bu uyarlama gerçekleşmeli. Saramago’nun kurgulanmış gerçeklikteki başarısı göze alınmalı.
Nasıl uyarlanmalı?
Elinizde Saramago’nun dimağından çıkmış tek kelimeyle müthiş bir metin olduğu için bu metni senaryolaştırırken de olabildiğince dikkat etmek gerekiyor. Romanın tartışmaya kapalı edebi değeri, olası bir uyarlamanın yol haritasını çiziyor. Romanı okurken Saramago’nun not alma ihtiyacı hissedeceğiniz cümlelerine, unutulmaz tespitlerine mümkün olduğunca ve değiştirmeden senaryoda yer vermek gerekiyor. Yapacağınız uyarlamanın edebi değerini ancak bu şekilde yukarı çekebilir ve iyi bir filme imza atabilirsiniz. Bir başka önemli ayrıntı ise Saramago’nun kurgusundan şaşmamak olacaktır. Bu kurgu bozulduğu takdirde büyü de bozulabilir. Roman ne kadar tartışılır bir yapıya sahipse, film de o derece tartışılır olmalı. Dolayısıyla da yönetmen koltuğu cesur bir sinemacıya emanet edilmeli. İsa ile Mecdelli Meryem arasındaki tutku dolu anlar, abartıya da kaçılmadan gösterilebilmeli. Martin Scorsese, Günaha Son Çağrı’da benzer bir sahne çekmeye cüret edebilmişti hatırlarsanız.