28 Ocak 2012

Sunshine


Shallow Grave, Trainspotting ve 28 Days Later gibi kült filmlerin yönetmeni İngiliz sinemacı Danny Boyle 2007 yılında Dünya'nın sonu temalı bir bilim kurgu olan Sunshine (Gün Işığı) ile çıktı karşımıza. Filmin hikayesi günümüzden yaklaşık 50 yıl sonra geçiyor. Güneşimiz ölmekte ve insanlık da yok olmanın eşiğindedir. Icarus II adlı uzay mekiği sekiz kişiden oluşan mürettebatıyla Güneş'e doğru bir yolculuğa çıkıyor. Görevleri  muazzam bir patlayıcıyı Güneş'e fırlatmak ve ona hayat vermek. 7 yıl önce Icarus I aynı görevle uzaya gönderilmiş ancak görevini tamamlayamamış ve esrarengiz bir şekilde uzay boşluğunda kaybolmuştur. Türün bütün örneklerinde olduğu gibi ekibi uzayda çeşitli aksilikler ve büyük sürprizler beklemektedir.

Güneş’in merkezindeki çekirdeğin kendi yaşam enerjisini yok etmeye başlaması fizikçilerin ortaya attığı eski bir teori. Boyle da bu teori temel alıp bir kıyamet senaryosu biçiminde kurguluyor. Sunshine, bir çok filmli andırıyor (daha sonra değineceği) ama büyük oranda 1998 yapımı felaket filmi Armageddon'a yakın duruyor. Armageddon'da Dünya'ya hızla yaklaşmakta olan Teksas büyüklüğünde bir meteoru durdurabilmek amacıyla bir sondaj ekibi uzaya gönderiliyor ve meteora bomba yerleştirilip patlatılması, ortadan ikiye ayrılan meteorun dünyaya çarpmadan iki yanından geçmesi sayesinde büyük bir felaket önleniyordu. Tıpkı Sunshine’daki gibi mantık sınırları da bir hayli zorlanıyordu. Sunshine’da meteor güneşle değiştiriliyor, dolayısıyla da felaket filminden kıyamet filmine geçiyoruz. Neyse ki Armageddon'daki ağdalı anlatım Sunshine'da yok. Ayrıca iki filmin de finalini düşündüğümüzde Danny Boyle’un lat be kat unutulmaz bir işe imza attığını söylememiz gerekiyor.

Sunshine'da da Güneşe yapılan yolculuk ve Güneş'e bu kadar yaklaşılabilmesi fikri hikayenin inandırıcılığını sorgulamamıza sebebiyet veriyor. Güneş’e bomba atarak eskisi gibi çalışır hale getirme fikri, kalbi duran bir insana elektroşok uygulanarak hayata döndürme çabasıyla kağıt üzerinde mantıken eşdeğer ancak bombanın Güneş’e ulaşamadan eriyeceği gerçeği işin tadını biraz kaçırıyor. Bu noktada hikayenin kurgudan ibaret olduğu gerçeğine sığınarak bu önemli detayı görmezden gelmemiz gerekiyor. Boyle’un filmin dramatik yapısını iyi kurması ortaya özgün bir fikir atamasa da en azından türün klişelerini rahatsız etmeden kullanmayı başarabilmesi Sunshine’ın başarısındaki en büyük etkenler diye düşünüyorum.

Sunshine'ı izlerken türün uzayı mesken tutan klasikleri; 2001: A Space Odyssey, Alien serisi, Event Horizon ve Solaris akla geliyor. Film, felsefi yapısıyla 2001: A Space Odyssey ve Solaris, set tasarımlarıyla Alien filmleri ve genel tarzıyla (ve spoiler olmaması için yazamadığım ciddi benzerliği sebebiyle) da Event Horizon’dan etkilendiğini açıkça belli ediyor. Özetle referanslarını keşfetmenin büyük keyif verdiği bir bilimkurgu Sunshine.

Son söz: Filmini görkemli bir finale eriştiren Boyle, başarılı görsel efektleri, set tasarımları müziği ve dinamik anlatımı sayesinde sınıfı geçmekle kalmıyor, sıkı bir bilimkurguya imza atıyor. 8.5\10