10 Nisan 2012

Blade Runner


Büyük bilim kurgu yazarı Philip K. Dick'in "Do Androids Dream of Electric Sheep" (Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?) adlı romanından 1982 yılında Ridley Scott tarafından serbest bir şekilde uyarlanan Blade Runner (Bıçak Sırtı) bugün gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu filmleri listelerinde daima ilk 3'te yer almayı başarmış unutulmaz bir klasik.

Blade Runner, 1982 yılında gösterime girdiğinde pek de heyecan yaratmadı. Bunun başlıca sebebi stüdyonun filmi kendi istediği gibi kurgulamasıydı. 90'lı yıllara gelindiğinde yönetmenin kurgusunu izleyenler filme başka bir gözle bakmaya başladı ve Blade Runner efsane olma yolunda emin adımlarla ilerledi. Filmin öyküsüne kısaca değinelim. 2019 yılının Los Angeles'ında Tyrell adlı bir şirketin ürettiği androidler kolonilerinde isyan çıkartmış ve 6 tanesi bir uzay gemisi kaçırıp dünyaya gelmiştir. Deneyimli Polis Deckard'ın (Harrison Ford) görevi de androidleri yakalamaktır. Androidlerin ömürleri çok kısadır. İçlerinden biri 'Roy' yaratıcısını bulup bu sorunun üstesinden gelmek istemektedir.

Alt tür zenginliğiyle göz dolduruyor!

Blade Runner'ın bilimkurgunun birçok alt türüne dahil edilebilir bir yapısı var. Film, öncelikle distopik bilim kurgular içerisinde ilk akla gelen örneklerdendir. Hikayesini ise kara filmlere öykünerek anlatır fakat filmin geçtiği zaman Blade Runner'ı bir Neo-Noir'den ziyade Future Noir yapıyor. (Future Noir, geleceğin dünyasında geçen kara filmler için kullanılan bir tanımlama) Bununla birlikte 80'li yıllarda gün yüzüne çıkan Siberpunk denilen bir alt türün ilk örneklerindendir. (Siberpunk terimi yüksek teknolojiye rağmen düşük bir yaşam kalitesinin olduğu bir gelecek tasvir eden filmler için kullanılır. Kaynağını bilimkurgu edebiyatından alır)

Blade Runner'ın resmettiği dünyada insanların bir kısmı başka gezegenlere göç etmiş çünkü dünya artık o kadar da yaşanılabilecek bir yer değil. Dünya, adeta teknolojiyle yoğrulmuş bir çöplükten ibaret. Devasa gökdelenlerin yükseldiği, hava kirliliğinin üst seviyelere ulaştığı boğucu bir dünya. Ve filmde 2019'un dünyası öyle kusursuz yaratılmış ki Blade Runner daha çok mavimtrak atmosferiyle peşi sıra gelecek tüm bilimkurguları derinden etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Görselliği bir yana filmi önemli kılan makine-insan, yaratan-yaratılan, varoluş-yokoluş gibi temaları geleceğin dünyasında geçen bir tür dedektiflik hikayesi içinde sorgulamasıdır. Bunun yanında androidlerden 'Roy'a biçilen insandan daha insani özellikler ve finaldeki Roy-Deckard karşılaşması filmi çok başka bir boyuta taşımıştır. Filmin aksiyona taviz vermeyen derinlikli ve ağır anlatımıyla her bünyeye göre olmadığını belirtelim.

Deckard bir kopya mı?

Blade Runner'a ilişkin tam olarak cevaplanamayan bir soru bu. Ridley Scott'ın yönetmenin kurgusu versiyonuna dahil ettiği Deckard'ın gördüğü boynuzlu at rüyası (Androidlerin sahte anıları-rüyaları vardır) kaçak androidlerin peşine düşen Deckard'ın da bir 'taklit' mi olduğu kuşkusunu izleyen herkesin kafasına kazıdı. Açıkçası ben de Deckard'ın bir 'taklit' olduğu görüşünü savunanlardanım. Blade Runner'ı yönetmenin kurgusu sayesinde bir efsaneye dönüştüren en önemli ayrıntı da budur.

Bilim Kurgu sinemasında Blade Runner sonrasında hal ve gidiş

Bilim kurgu 60'lı yılların sonunda yaşadığı değişimle daha derin mevzulara inmeye başlamış ve gözle görülmeyen-farkındalık yaratmayan bir 'Altın Çağ'a adım atmıştı. 70'li yıllarda Star Wars'la birlikte gişe potansiyelini de kanıtlamış ve bilimkurgu edebiyatıyla kol kola, yaratıcı yönetmenlerin ellerinde gözde bir tür olmayı başarmıştır. Blade Runner'ın 80'li yıllara olan etkisi Siberpunk dediğimiz türün doğuşu ve yükselişine ayrıca yapay zeka, makine-insan formunun Terminatör, RoboCop  vb. yeni temsillerine öncülük etmesi diyebiliriz. Tematik ve görsel etki 90'lı yıllarda hatta günümüzde de sürmekte. Ne zaman mavimtrak bir bilim kurgu filmi görsek Blade Runner etkisini göz ardı edemeyiz.