Korku edebiyatının büyük yazarı Stephen King sinema için bitmez tükenmez bir kaynak. 1976'da Brian De Palma'nın yazardan yaptığı ilk uyarlama Carrie'yi onlarca film takip etti. King eserlerine kimi zaman Stanley Kubrick, David Cronenberg gibi A sınıfı yönetmenler ilgi gösterip bugün klasik olarak nitelendirdiğimiz korku filmleri ürettiler. Öte yandan King'in hikayeleri sayısız B tipi filmin de yapılmasına olanak tanıdı. Filmlerin yanında Tv için de üretmeye başladı King. Romanların diziye uyarlanmasından ziyade direkt Tv için senaryolar yazmaya başladı korkunun efendisi. Storm of the Century ve Rose Red bunun en iyi iki örneği oldu. 2002 tarihli, 4 bölümden oluşan bir mini dizi Rose Red Konağı ve korku türünü sevenler için iyi bir alternatif.
Seattle'da şehrin göbeğinde yer alan dev, tarihi ve lanetli bir konak... Paranormal olayları araştıran Profesör Dr. Joyce Reardon, çeşitli psişik güçleri olan 6 kişilik bir ekip kurup Rose Red Konağında 3 gün geçirmeyi ve ordan parapsikolojiyi bilimsel bir tabana oturtabileceği kanıtlarla dönmeyi amaçlamaktadır.
Roe Red Konağı; 'lanetli ev', 'hayaletli ev' hikayelerinin klasik bir örneği. Ancak King bunla yetinmiyor ve telekineziyi de ana hikaye içine dahil ederek zenginlik katıyor diziye. İlk bölümde karakterleri tanıyoruz ve konağın tarihinde bir gezintiye çıkıyoruz. Geri dönüşler dönem filmi estetiğiyle çekilmiş ve 4 bölüm boyunca kısa kısa geri dönüşlerle lanetin izlerini sürüyoruz. Konak içinde kaybolan insanlar hatta konağın inşasında başlayan ölümlerle bir çok soru işareti ve bilinmez gizemli olaya tanık oluyoruz. King, Rose Red'i yaşayan bir organizma gibi düşünmüş. Konak bir devinim halinde, büyüyor, değişiyor...
4 saatlik dizi tek seferde izlendiğinde etkili olmak bir yana sıkabiliyor. Korku filmleri çok uzun değildir genelde ve belli safhalardan geçer. Rose Red Konağı; serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden ilkini başarıyla kotarıyor ve düğüm kısmı uzadıkça uzuyor. Tekrarlanan sahnelerle birlikte dizi sarkmaya başlıyor. Çözüm ise olayı aydınlatma derdine hiç girmeyerek, akılda kalıcı bir son yapıp işin içinden kolayca sıyrılmayı deniyor. King'in karakterleri derin olmasa da iyi ama oyuncular sırıtıyor biraz. Karakter etkileşimleri ise hiç fena değil. Dizinin konağın ihtişamını ve esrarını yansıtmadaki başarısı da atlanmamalı.
Eğer Storm of the Century ve Rose Red Konağı arasında bir tercih yapacaksanız mutlaka ilkini tercih edin derim. Her anlamda çok daha etkili bir öyküsü var Yüzyılın Fırtınası'nın. En iyi 10 Stephen King uyarlaması için bakınız.