Mary Shelley'nin bilimkurgu edebiyatının öncü örneklerinden biri olan ve bugün klasik olarak kabul ettiğimiz eseri Frankenstein, 100 yıldan uzun bir süredir sinemayı beslemeye devam ediyor. İlk uzun metraj Frankenstein uyarlaması, o dönem sinemada bilimkurgu algısı ve geleneği oluşmadığından ve ayrıca eserin içerdiği gotik unsurlarla birlikte Frankenstein'ın korku filmi olarak etiketlendi. Hikayenin özü itibariyle saf bir bilimkurguya açıldığını söylememiz gerekiyor. Film uyarlamalarında insanın kendisini tanrı yerine koyma durumu pek öne çıkartılmadı. Dolayısıyla da derinlikli uyarlamalar göremedik.
Frankenstein, uzun sinema serüveninde ticari kaygılarla Kurt Adam (Frankenstein Meets the Wolf Man), Dracula (Dracula vs. Frankenstein) ve Godzilla (Godzilla vs. Frankenstein) gibi korku figürleriyle aynı filmde buluşturulmuş, ilginç türlere yelken almıştır. Bu yıl karşımıza çıkan I, Frankenstein da bir nevi o filmlerin izinden gidiyor. Filmde Frankenstein'ın canavarı Adam (bu isim veriliyor), kendisini iki ölümsüz kılan arasında yüzyıllardır süren bir savaşın ortasında buluyor ve insanlığın kaderi açısından kritik bir rol üstleniyor.
I, Frankenstein pek çok açıdan aceleye getirilmiş hissiyatı bırakan, özetle tam olmamış bir deneme diyebiliriz. Sebeplerini hemen açalım: yönetmenimiz Stuart Beattie, deyim yerindeyse hikayeye bodoslama dalmış. Elbette detaylı bir karakter gelişimi beklemesek de, en azından Frankestein'ın canavarını yaratım aşamalarını görmeyi umuyorduk. Hızlı kurgulanan ve aynı hızda geçiştirilen giriş kısmından bir anda 200 yıl sonrasına sıçrama yapılıyor ve kendimizi bir savaşın ortasında buluveriyoruz. Beattie, Frankenstein'e yeni bir yorum getirmek için yola çıkmış. Klasik hikayenin geçiştirilmesi de biraz bundan diye düşünüyorum. Evet, Mary Shelley'nin Frankenstein'ına yeni bir yorum getirilmiş getirilmesine ancak filmin sorunları başka... Frankenstein'ın canavarının bir aksiyon kahramanına dönüştürülmesi bir noktaya kadar kabul edilebilir. Underworld (Karanlıklar Ülkesi) gibi bir yola girilmek ve yeni bir seri yaratılmak istenmiş sonuçta. Orada kurt adamlarla vampirleri savaştırıp, farklı türlerin savaşından, korku sinemasının kültleşmiş figürlerinden aksiyona açılarak belli ölçüde başarılı olunmuştu. I, Frankenstein da benzer bir çaba içerisinde ama özellikle Gargoyle adı verilen kanatlı yaratıklar için "şeytanlarla savaşmak için baş melek Mikail tarafından yaratıldık" gibi yüzeysel bir açıklamanın yeterli görülmesi, mitolojik bir altyapı ihtiyaç duyan Gargoyle ordusunun aksiyon dışında başka bir şeye hizmet etmemesine sebep olmuş. Bu yeni yorumla birlikte Frankenstein, bilimkurgudan iyice arındırılmış. Korku, fantezi ve aksiyon kırması bir türsel çeşitlilikle bugüne kadar yapılan uyarlamalar içinde ayrıksı bir konuma yerleşmiş.
Filmdeki şeytan temsili de bir hayli enteresan. İnsan bedenini ele geçiren şeytan düşüncesi farklı bir uygulama alanı bulmuş. Burada kazık saplanarak yok edilen ve ateş saçarak yok olan vampirlerden esintiler taşıyan şeytanlar görüyoruz.
Son söz: I, Frankenstein'ı gotik mimariyi kullanmadaki başarısı ve klasik Frankenstein hikayesindeki insan yaratma amacıyla yola çıkıp canavar yaratma durumunu ters çevirmesi yani yaratılan canavarın (not ıt, him denilerek) insanlaştırma yoluna gitmesiyle takdir etsek de genel olarak tatmin edici olmaktan uzak bir uyarlama olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. 5.5\10