8 Şubat 2012

Milos Forman'dan iki başyapıt: Amadeus ve Guguk Kuşu

Amadeus

Milos Forman, 1984 yapımı Amadeus ile gelmiş geçmiş en büyük müzisyenlerden Wolfgang Amadeus Mozart'ın 36 yıl süren kısa yaşamını çocukluğuna hiç girmeden, unutulmaz eserlerini öne çıkartan ve onun sanat yaşamını başka bir bestekar olan Salieri'nin gözünden anlatarak biyografik filmler içinde ışıl ışıl parlayan 8 Oscar'lı bir başyapıt çıkarıyor. Amadeus'u diğer biyografilerden ayıran ve benzersiz kılan öğe, filmin merkezine Mozart yerine  Salieri'yi yerleştirmesidir. Mozart; deli dolu, şımarık bir müzik dehası olarak çizilirken Saray bestekarı Salieri, kendisini müziğe ve Tanrıya adadığı halde o yeteneklerin kendisine bahşedilmemesi üzerine inancını kaybeden ve Mozart'a hayranlığının yanında delicesine bir kıskançlık ve düşmanlık besleyen aciz bir karakter olarak resmediliyor. Film 3 saatlik süresi boyunca hiç sarkmıyor ve tam bir müzik şölenine dönüşüyor. 18. yüzyıl Avrupası titizlikle yaratılırken kostüm, dekor gibi ayrıntılar da öne çıkıyor. Amadeus'un görüntü ve özellikle de sanat yönetimi kusursuz. Filmi sevmek için klasik müzik sevmek şart değil. Son olarak 80'li yılların en iyilerinden olduğunu belirteyim.

One Flew Over the Cuckoo's Nest (Guguk Kuşu)

Ken Kesey'in aynı adlı romanından 1975 yılında Milos Forman tarafından sinemaya uyarlanan ve Guguk Kuşu olarak çevrilen bu başyapıt o yıl En iyi film, En iyi yönetmen dahil 5 ana dalda Oscar alarak başarısını taçlandırmıştır. McMurphy özgür ruhlu bir mahkumdur. Hapishanenin ağır koşullarından yırtmak için deli numarası yapar ve Eyalet Akıl Hastanesine girmeyi başarır. McMurphy kısa süre içinde Akı Hastanesinin hapishaneden pek de farklı olmadığını anlayacak ve baş kaldıracaktır. Özellikle de Akıl Hastanesini katı kurallarla yöneten baş hemşire Mildred Ratched ile McMurphy arasında deyim yerindeyse savaş başlayacaktır. Bu kısa özetten de anlaşılacağı üzere filmde altı çizilen ana tema özgürlük. Hikaye ve oyunculuklar o kadar inandırıcı ki Guguk Kuşu sizi hemen sarıp sarmalayacak ve dört dörtlük finaliyle asla unutamayacağınız bir destana dönüşecektir. Neşeli, hüzünlü ve umut dolu bu film Milos Forman'ın sinema dili ve yönetmenlik becerisiyle değil 70'li yılların sinema tarihinin en iyileri arasında anılmayı hak ediyor. Iskalamayın!