Amerika'nın 35. başkanı John Fitzgerald Kennedy, ülkesi için büyük bir şanstı. Başkan seçildiğinde barışçıl söylemleri, savaşa ve ırkçılığa karşı duruşu hep iyi hatırlanmasını ve sevilmesini sağladı. Başkanlığında Küba krizindeki tavrı ve Vietnam'da olası bir savaşta izleyeceği yöntem, 22 Kasım 1963'te hunharca bir suikasta kurban gitmesine sebebiyet verdi. Kennedy Suikasti 20. yüzyılın en büyük komplo teorisini de beraberinde getirdi. John F.Kennedy'i kim öldürdü?
Muhalif tavrıyla dikkat çeken Oliver Stone; Platoon, Born on the Fourth of July ve Heaven and Earth ile Vietnam Savaşına içerden bakmış, Nixon ile de Watergate skandalına dokundurmuştu. 1991 tarihli JFK'da ise Kennedy suikasti sonrasında yaşananları Jim Garrison ve Jim Marris'in kitaplarından yola çıkarak çözümlenemeyen davayı 3 saatlik bir filme dönüştürüyor. Film; Kevin Costner, Sissy Spacek, Tommy Lee Jones, Gary Oldman ve Joe Pesci gibi çok başarılı bir oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor.
Başkan Kennedy'nin suikastinin tek suçlusu olarak lanse edilen Lee Harvey Oswald'ın bir maşa olduğunu düşünen, mahkeme ve soruşturma komisyonlarının ulaştığı verileri tatmin edici bulmayan New Orleans Bölge Savcısı Jim Garrison, olayı aydınlatmak için kolları sıvar. Kısa sürede büyük bir komplo ile karşı karşıya olduklarını fark eder.
Oliver Stone, JFK'yı siyasi bir gerilim olarak tasarlamış ve yarı belgeselci bir üslubu yeğlemiş. Film, sık sık renk değiştiriyor. Siyah-beyaz tercihi ve gerçek görüntüler kullanılması bahsettiğimiz belgeselci üslup için biçilmiş kaftan doğrusu. JFK'nın başarısındaki ana etken Oscar ödüllü kurgu çalışması. Stone, 3 saatlik filmini dinamik bir kurgu ve anlatımla, gerilimi elden bırakmadan seyircisini diken üstünde tutarak anlatıyor. Gerçek görüntülerle, kurgusal olanlar kusursuzca birbirine bağlanıyor. Yönetmenin başyapıtı Natural Born Killer'da iyiden iyiye kendini gösterdiği hızlı ve bol kesmeli kurgusunun ilk sinyallerini verdiğini söyleyebileceğimiz JFK, sağlam içeriğini biçimsel özellikleriyle de destekleyerek Oliver Stone filmografisinin parlayan işlerinden olup çıkıyor.
Filmin büyük kısmında suikasti araştıran Jim Garrison ve ekibinin çabalarını ve iz peşinde koşuşturmasını izliyoruz. Son 40-45 dakikalık dilimde -mahkeme sahnesinde- Jim Garrison'ın öne sürülen suikast teorisini çürütüp gerçeğe en yakın olduğunu düşündüğümüz kendi teorisine tanıklık ediyoruz. Filmin en can alıcı kısmı olan mahkeme sahnesinde sıra Kennedy'nin vurulduğu -yüzünün parçalandığı- an'a gelindiğinde içimiz parçalanıyor. (Bu sahneyi her izleyişimde tüylerim diken diken olur) Ki bu sahneleri ilk izliyorsak bıraktığı etki çok daha kuvvetli olacaktır. Mahkemede Amerikan halkının değer yargıları sorgulanırken biz de kendimizi bir tür sorgulama içerisinde buluyoruz. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Neye kime inanmalıyız?
1964 yılında Warren Komisyonun olaya ilişkin hazırladığı rapor gerçeklerden çok uzaktı. Bölge savcısı Jim Garrison, davanın üzerine gittikçe bir devlet içi darbenin gerçekleştiğini anladı ve olayı mahkemeye taşıdı. Sonuç hiç de beklediği gibi olmadı. Filmin bize sunduğu gerçekleri biraz olsun düşündüğümüzde bir komplonun varlığının su götürmez bir gerçek olduğunu kavrıyoruz. Bu çıkarımı yaparken Kennedy'nin Vietnam'dan çekilme kararını tersine çevirmek isteyen; ordu, hükümet, CIA, FBI gibi tüm birimlerin hatta mafyanın da desteği sağlanarak kurgulanmış bir suikast olduğunu Oliver Stone kendi bakış açısını yansıtacak şekilde önümüze sürüyor. Peki seyirci olarak biz neye inanmalıyız? Film, bize tüm gerçekleri yansıtmamasına karşın açıkçası ben, Oliver Stone ile temelde birebir aynı görüşü paylaşıyorum. Özgürlükler ülkesi olarak adlandırılan Amerika'nın kendi çıkarları için -bu kendi başkanını öldürmek dahi olsa- her şeyi yapabileceğini düşünüyorum.
Son söz: Oliver Stone, filmde kullandığı onlarca dokümanı didaktik olma tuzağına düşmeden, sinemasal bir zaferle sonuçlandırıyor. JFK, 90'lı yılların hakkı teslim edilmemiş filmlerinden. Mutlaka görülmeli.