Dr.Caligari’nin muayenehanesi bugün birçok sinemacı, sinefil ve akademisyen tarafından korkunun öncülü kabul edilse de sosyolojik ve psikolojik yönü ağır basan bir film. Film tüm haşmetiyle baş döndürüyor, uyku kaçırıyor ve düşünmeye zorluyor. Filmin vizyona girmesinin ardından 90 yıl geçtikten sonra bile halen bir şeyler demeye mi çalışıyor? Hem bunu bulmak için, hem de bu filmin haşmetini benden başka insanlarla da paylaşmak için Dr.Caligari’nin Muayenehanesini yazmaya koyuldum.
Burç Karabulut Yazdı
Tabutta saklanan kaos
Das Cabinet des Dr. Caligari, bir sohbet sahnesiyle açılır. Francis adlı adam tanık olduğu bir cinayeti arkadaşına aktarmaya başlar. Holstenwall kasabasına panayır gelir. İnsanlar dalga dalga panayıra akar. Panayırda bir adam çok dikkat çeker. Kirli sakalı, gözlüğü, paltosu ve kılık kıyafetiyle sıradışı bir karakter olan Dr.Cagliari’yi tanırız. Dr.Caligari’nin gösterisi büyüleyici bir şov olmaktan çok uzakta durur. Cagliari’nin tabutunda sakladığı kaos tüm şehri saracaktır. Gizemini hiç kaybetmeyen Cesare, adeta gizemine gizem katan mesleği ise gelecekten haber vermektir. Gelecek okuyan Cesare olunca gelecek de kaostan başka bir şey olmayacaktır.
Karnival’de Ölüm!
İlginçtir ki, o dönemde Almanya’da bunun benzeri olaylar gerçekleşiyor. Senaristlerden olan Carl Meyer, gerçekten karnavaldaki cinayeti gazetelerden öğreniyor. Carnival'den dönen bir insan grubu, çalılıkların arasından bir adamın cesedinin çıktığına tanık oluyorlar. Ondan sonraki gün gazeteler büyük manşetlerle Karnival’de Ölüm diye bu haberi yazıyorlar. Ne kadar günümüzde rutin bir durum olarak görülse, o zaman için kaos üstüne kaos yaratan bir durum ortaya çıkıyor.
Eğri büğrü de olsa bir başyapıt!
Cesare, efendisi Cagliari’nin emriyle sabaha karşı öleceğini söylediği Alan’ın canını alıyor. Francis, polise durumu haber veriyor. Polisler, Francis’e hak vererek Cagliari’nin peşinden gidiyorlar. Onlar, Cagliari’yi tutuklamaya gittiği sırada Cesare’i başka bir cinayete kalkışırken yakalıyoruz. Cesare, fakat karşısındaki kadını öldüremiyor. Efendisine karşı gelerek onu kaçırmaya kalkıyor. Cesare yorgun düşerek ölüyor. Cagliari yakalanıyor. Bu son olmuyor.
Bu sahne ancak bir gün değil, her gün Almanya’da yaşanan gündelik hayatın bir parçasını anlatıyor. ‘M’ filmiyle daha rahat bilgi sahibi olabileceğimiz bu sosyal kaos durumu Cagliari’de eğrilmiş bükülmüş bir perspektiften kameraya yansıyor. Dekorların yansıttığı hava da psikolojiye ekliyor. UFA, Alman Film Stüdyosu, bu filme kendi çapında sansür uyguluyor. Filmin bazı sahneleri Carl’a baskı yapılarak değiştiriliyor. Öyle bir değiştiriyor ki filmin sonu Francis’in deli olduğuna kadar geliyor.
Sonuç: Dr.Cagliari’nin Muayenehanesi, bugün bile bizim ülkemizde kol gezen kaosu anlatıyor. Zaten klasikleşmiş, birçok filme ilham vermiş bir başyapıta düşen de sanatın ölümsüzlüğünü kanıtlamaktır. Tozlu raflarda durmak yerine yılda bir kez seyredilmesi gereken filmler arasındaki yerini almalı. Sırf kullanılan perspektif, ışık, mizansen ve dekorlar için görülmeli.