Daha çok Oldboy'la tanınan Güney Koreli yönetmen Park Chan-Wook da sonunda Holywood'a transfer oldu. Ülkemizde ilk gösterimini 32. İstanbul Film Festivali'nde yaptıktan sonra Nisan ayı içerisinde vizyon yüzü de gören Stoker (Lanetli Kan), yönetmenden beklenen nitelikte bir film. Hikayeyi kısaca hatırlatmak gerekirse; İndia Stoker, çok sevdiği babası Richard'ı 18. doğum gününde trajik bir trafik kazasında kaybeder. Uzun zamandır kayıp olan ve varlığından da bihaber olduğu amcası Charli'nin beklenmedik biçimde cenazeye gelmesi, India'yı duygusal açıdan dengesiz olan annesi Evie ile kalmaya zorunlu kılar. India başlangıçta şüphelendiği büyüleyici ama gizemli olan amcasıyla ne kadar çok ortak noktası olduğunu zamanla fark edecektir.
Hikayeye baktığımızda dikkat çeken ilk husus Alfred Hitchcock klasiklerinden Shadow of a Doubt'la Stoker arasındaki benzerlik. Gizemli amcanın eve gelişi ve yeğeniyle suçlar ve sırlar üzerine kurulan ilişki. Shadow of a Doubt'un esin kaynağı olduğunu gizlemeyen yönetmen, o hikayenin omurgasını alıp -klasik gerilim yaratabilecek motifleri kullanarak- karakterler arasındaki kan bağından bir lanet (mecazi anlamda) yaratıyor. Stoker için ağır ama emin adımlarla ilerleyen bir gerilim diyebiliriz. İlk yarım saatin ardından seyircinin ilgisini ayakta tutmasını sağlayacak materyalleri usul usul veren Park Chan-Wook, amca Charlie'nin üzerindeki gizemi, film son düzlüğe girene girene kadar aydınlatmıyor. Bu noktaya kadar da Stoker, klişelerle ilerleyen bir dramatik gerilim olduğu izlenimi yaratıyor.
India karakterinin amcanın gelişiyle yaşadığı değişimi ustalıkla veriyor Chan-Wook. India, insanlarla iletişim kurmaktan kaçınan bir ergenden, cinsellik de dahil olmak üzerine, bastırılmış veyahut hiç açığa çıkmamış yönlerini keşfeden bir karaktere evriliyor. Bu değişim, gizemli adamın yarattığı gerilim klişesiyle ilerleyen filme yepyeni bir kimlik kazandırıyor. Amca Charlie'nin yeğeni ve onun annesiyle cinselliğe uzanan garip ilişkisi, hikayenin düğüm noktasıyla ilintili ancak amca cephesinden baktığımızda. Anne ve kızın eğilimi ise faklı okumalara açık.
Çok da özel bir hikayesi olmayan Stoker'ın en büyük kozu; dört dörtlük kurgusu ve Park Chan-Wook'un zirveye çıkan yönetmenliği. Paralel kurgusu ve bu kurgu biçimiyle birbirine bağlanan sahnelerle ortaya çıkan yeni anlamlar, seyrine doyum olmayan bir film çıkarıyor ortaya. Birbirleriyle eşleştirilen sahneler zeka dolu bir işçilikle Stoker'ı yukarı çekiyor. "Orta halli senaryosuna rağmen..." şeklinde cümleler kurduran film, birinci sınıf görüntü yönetmenliğiyle de hatırlanacaktır. Yönetmenin Hollywood'a açılması bu anlamda sorun yaratmıyor. Stoker'da kendini özgür hisseden bir Park Chan-Wook gördüm ben. Sonuç olarak; simgesel anlatımı sebebiyle kafa yormanızı gerektirecek, bittikten sonra tatmin olup olmadığınız konusunda kararsızlık yaşayabileceğiniz bir film Stoker.
Son söz: Stoker, genel seyirci kitlesi için büyük bir heyecana sebep olmayacaktır. Ancak, yönetmenin hayranları ve yönetmenlik sanatı, kurgu gibi teknik detaylardan büyük zevk alan sinemaseverlerce el üstünde tutulacaktır. 8/10